Cuma, Temmuz 06, 2007


prokrastinasyon kurbanları için valiz hazırla(yama)ma rehberi.

başlıkta kullandığım tuhaf sözcük için özür diliyorum değerli okuyuculardan. ingilizce sözcük kullanmak istemedim, ancak tam bir türkçe karşılığı da olmadığı bu şekilde dile getirmek durumunda kaldım. bir ara bir türkçe karşılık bulmak istiyorum ona aslında. ama şu anda daha önemli işlerim var.

evet. dün geceden yorgun argın kalmış vaziyette eve geldiniz. yarın çok uzun bir aradan sonra uzak diyarlara doğru yola çıkacaksınız. uçağınız akşamdı öyle değil mi? eh, o halde valiz hazırlamak için daha çook vaktiniz var.

ne diyorduk. eve geldiniz. annenizle kısa bir sohbet edip birbirinize yapmış olduğunuz alışverişler hakkında rapor verdiniz. ardından bilgisayarınızı açıp dün gece evde olmadığınız için bir süredir ihmal etmiş olduğunuz rutin kontrolleri yaptınız. bu sırada valiz hazırlamanız gerektiği gerçeği sizi yavaş yavaş tedirgin etmeye başladı. bu konuda bir blog yazısı yazabileceğiniz geldi hemen sonra aklınıza.

kafanızda bu düşüncelerle televizyona doğru yöneldiniz. en sevdiğiniz dizi mi başlamış? yoksa tüm diziler en sevdiğiniz dizi mi oluvermiş? artık doğru seçenek hangisiyse, kanepeden doğrulmak istemiyorsunuz. bu esnada nasıl bir yazı yazacağınızı düşünüyorsunuz.

bilgisayarla televizyon arası gidip gelirken akşam yemeği saati geliyor. yemek yerken öncelikle bir liste yapmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. ardından birkaç dizi daha seyrediyorsunuz. bu sırada listeye neler yazmanız gerektiğini düşünüyorsunuz.

tekrar bilgisayar başına geçip blog yazınızı yazmaya başlıyorsunuz. iyice uykunuz geliyor. salona gidip esnemeye başlıyorsunuz. anneniz size, "yat evladım, yarın hazırlanırsın," diyor, sözünü dinliyorsunuz.

sabah kalktığınızda güzel bir kahvaltı edeceksiniz. gazetelere bakacaksınız. yanınızda götürmek isteyip yıkamayı unuttuğuz giysileri yıkayacak ve vaktinde kurumalarını dileyeceksiniz. acaba önce bir manikür-pediküre mi gitsem diye düşüneceksiniz. blog yazınızı tamamlamaya uğraşacaksınız. sonra artık yavaş yavaş hazırlanma vakti gelecek. valizinizi odanızın orta yerine koyacaksınız. odanızın dağınıklığı gözünüze batacak. bir süre oda toplamaya çalışacaksınız. duş almanız gerektiği aklınıza gelecek. evden çıkma saatiniz iyice yaklaşınca işe koyulacaksınız.

heyecanlı geçen birkaç saatin ardından valizinizin üstüne oturup fermuarını çekeceksiniz. ancak yolda giymeyi planladıklarınızı da koyduğunuzdan sonra yeniden açıp kapatmanız gerekecek. cep telefonu şarj cihazınızı, lens solüsyonunuzu, bikininizi, bilgisayarın ara kablolarını, yeterli sayıda iç çamaşırını almayı unutmayacaksınız. ancak yanınıza birbirine uydurulamayan pantolon ve üstler aldığınızı, ya da valize koyduğunuz tüm tişörtlerin hemen hemen aynı renkte olduğunu sonradan fark edecek, yaban ellerde ufak çaplı sinir krizleri geçireceksiniz. çünkü moraliniz yanınıza çok az sayıda kitap almış olmanız ve aldığınız kitapların da sizi hiç açmamış olması sebebiyle zaten bozuk olmuş olacak.

iyi yolculuklar.

Cumartesi, Mart 11, 2006




tartışmak

giriş: nasıl tartışılır? tartışmak için neler gerekir?

tartışmak iki insanın birbirini değiştirmeye çabalamasının ayyuka çıkmış halidir. öncelikle birbirini nedense anlamamak için çabalayan iki insan bir de üzerine zırvalamak için havadan sudan bir konu bulmak gerekir. bir tartışmanın tam anlamıyla ömür yemesi için konudan mümkün olduğunca sapması gerekir. bunu yapmak için yeterli donanım damarlarınızda akan kanda zaten mevcut. bir tartışmadan sağ çıkmak istiyorsanız en çok zırvalayan taraf siz olmalısınız. bir de karşı tarafı tam anlamıyla deli etmek istiyorsanız size tavsiyem "hmmm. hı hı. evet evet. tabiiii. sen haklısın." sözleri eşliğinde, yüzünüze ukala bir ifade yerleştirmek ve kafanızı sallamak olacaktır. işte bunları yaptığınızda karşınızdaki kişi, hayatta tartışmayacak karakterde biri de olsa, ses yükseltmenin kendisini haksız yere düşüreceğini bilen biri de olsa çılgına dönecektir.

gelişme: sen ne dediğinin farkında mısın?

tartışma alevlenmeye başladığında sorulan sorulardan biridir bu. üste çıkmak için yapılan bir hamledir adeta. bu noktada yapılabilecek bir sonraki hamle soruya soruyla yanıt vermektir.

gelişme esnasında taraflardan birinden biri içten içe sıkılmaya başlayabilir. tek istediği şey bu moddan çıkmak, gidip uyumak filan olur. içinden "ne işim var benim burda" ,"niye bağırıyo ki bu?", "sinirlenince çok komik oluyor" gibi çeşitli düşünceler geçer. bu soğuma anı "dişinde yeşil bişii kalmış" diyip ordan toz olmanın tam vaktidir. iyi değerlendirilmelidir.

bazı zamanlarda tartışan taraflardan ikisi de bu durumdan soğur. "biz neyi tartışıyorduk" diye düşünür bir türlü bulamazlar ama hızlarını alamadıklarından devam ettikleri çok sık karşılaşılan bir durumdur.

tartışmadan kavgaya

tartışmak yapı itibariyle görüldüğü üzere dönüşlü bir eylemdir. kökü tartmak fiilinden gelir. yani iki ya da daha çok kişi karşılıklı ya da yan yana oturur, birşeyleri tartar dururlar. tartmalarının sonuçlarını dinlemeyince de olay kavgaya dönüşür. bu saatten sonra artık kimse kimseyi dinlemiyordur. sesler yükselir, masaya yumruk vurulur, tehdit edici bakışlar atılır. pençeler çıkar, kuyruk dikilir. artık insanlıktan çıkma noktasına gelinmiştir. bu saatten sonra lügattaki en kırıcı sözler söylenir, daha önce yaptığınız için pişman olduğunuz şeyler yine sıralanır hatta bazen bir takım hayvan organlarını içeren ya da özellikle annelere yönelik isteklerin belirtildiği sözler söylenir.

sonuç: peki ya şimdi ne olucak?

tartıştınız. hatta belki kavga ettiniz. bravo. rahatladınız. ağladınız. içki içtiniz. birilerine dert yandınız. aferin. ikinize de yani. sonuçta şu an ortada ne haklı kaldı ne de haksız. ortada kalakaldınız. bundan sonra telefon edip etmeyeceğini(zi), görüşüp görüşmek istemediğini(zi) bilemiyorsunuz. "canım" dediğiniz adamın canını çıkardınız/ya da tam tersi. bu noktadan sonra diyebileceğim hiçbir şey yok. aslında çok deneyimli bir tartışmacı-kavgacı olduğumu da söyleyemem. ama kim ne kadar deneyimli olursa olsun, bu noktadan sonrası sizin kendi kararlarınıza kalıyor.

sadece şunu sormak istiyorum: kendinizi ne kadar seviyorsunuz?

Cuma, Mart 03, 2006


kar tatilinde nasıl hayatta kalınır?

bir bahar havası kapladığına göre artık ortalığı, bundan bahsetmenin tam zamanıdır belki de.

camdan bakarken hayranlık uyandıran bu beyaz kristaller, etrafı kapladıkça simliymiş gibi parıldarken, yarattıkları bu illüzyon, ne yazık ki ertesi sabah hiç uyku uyumamış vaziyette okula ödev teslim etmeye gidinceye kadar sürer. sırtınızda üç kiloluk bilgisayarınız, bir omzunuza astığınız torbada kütüphaneye teslim edeceğiniz kitaplarla, daha otobüs durağına varıncaya kadar üç kez düşme tehlikesi atlattığınızda, bu doğa olayının hiç de öyle mucizevi bir şey olmadığına kanaat getirirsiniz. elinizde eldivenleriniz varsa cüzdanınıza ulaşamazsınız, eldivenlerinizi çıkardığınız vakit ise akbilinizin ne zaman bu kadar keskin kenarlı bir nesneye dönüştüğünü merak etmeye başlarsınız. güç bela okulaulaştıktan sonra ise bunu başaran az sayıda kişiden biri olduğunuz için ödüllendirilmeyi beklersiniz, ama çok beklersiniz. zira sizi ödüllendirebilecek kimse de yoktur ortalıkta. çaresiz, yüklerinizin en azından bir kısmını bıraktıktan sonra, geç kalmadan eve dönmek en iyi çözümdür.

ondan sonrası ise bu yazının konusudur. eve gidip normal vücut ısınıza kavuştuktan, yaka parmaklarınızın buzunu çözdükten sonra, bu mecburi ev istirahatinizin kim bilir kaç gün süreceğini düşünmeye başlarsınız. bu düşünce silsilesini bir fincan çay ya da sıcak çikolata eşliğinde gerçekleştirmenizi tavsiye ederim.

evde oturma işi tercihiniz değil mecburiyetiniz olduğundan, muhtemelen canınızı sıkacaktır. ama karda kışta işe ya da okula gitmek zorundan kalanların şimşeklerini üzerinize çekmek istemiyorsanız, bunu çok fazla yüksek sesle dile getirmemelisiniz. zaten bunu çok fazla tekrarlamak, kendi sinirinizi bozmaktan başka da bir işe yaramayacaktırç sakin olmaya çalışarak bunun tadını çıkarmaya çalışın. uzun zamandır yapmak istediğiniz ama vakit bulamadığınız için yapamadığınız şeyleri yapmak için bir fırsat var karşınızda. yarım bıraktığınız kitapları bitirebilir, indirip indirip bir türlü izlemediğiniz filmleri izleyebilirsiniz. çalışma masanızın üzerindeki kesmekeşten kurtulabilir, doğru cd'yi doğru kutunun içine koyma seansları gerçekleştirebilirsiniz.

olur ya, insanlık hali, tüm bunları zaten vaktinde yapacak kadar düzenli biri olabilirsiniz, hayatta her şey oluyor. gerçi birkaç gün evde kalmak fikrinden bu denli dehşete düşen birinden beklenmeyecek bir durum bu, ama yine de belli olmaz. o zaman bu gibi durumlar için evde bir miktar oyun hamuru ya da örgü için yün ve şiş bulundurmanızı tavsiye edebilirim. eğer sevgi yumağı bir aileniz varsa hep beraber monopol gibi oyunlar oynayabilirsiniz. yapacak hiçbir şey bulamazsanız bile fotoğraf makinenizi alıp pencerenin kenarında oturun. kendisiyle fazla içli dışlı olmadığınız müddet boyunca kar görsel olarak olduça çekici bir nesnedir.

ama söylemeliyim, çok gözünüzde büyütmeyin. muhtemelen yapmak istediklerinizin çoğunu yapamadan kar tatiliniz sona erecektir. her şeye rağmen halen çok mutsuzsanız da uyuyun. uyumak güzeldir ve pek çok şeyin çaresidir.

Çarşamba, Şubat 01, 2006

unutkanlıkla savaşma yolları

bugün, burda, başımıza büyük belalar açan unutkanlık hastalığını, bunun sebeblerini ve onunla savaşma yollarını belirlemek için bulunmaktayız.
unutkan olduğunuzu düşünüyorsanız öncelikle ne kadar unutkan olduğunuzu belirlemeniz gerekmektedir.
  • anahtarlarınızı sürekli evde unutuyorsanız, çilingirle kanka olduysanız,
  • çilingirin telefon numarasını kaydetmeyi unuttuysanız,
  • cep telefonunuzu da evde unuttuysanız,
  • cep telefonunuzun pin kodunu, e-postalarınızın şifrelerini unutuyorsanız,
  • hangi günde olduğunuzun hakkında bi fikriniz yoksa,
  • elinizdeki objeyi neden aldığınızı ve onunla ne yapacağınızı unutuyorsanız,
  • arkadaşınızla kaçta, nerde buluşacağınızı hep unutup ona telefon edip tekrar soruyorsanız,
  • doğum günleri, yıl dönümleri vs. hakkında pek bir bilginiz yoksa,
  • alışverişe gidip alacaklarınızla alakasız bir torba dolusu şeyle eve geliyorsanız,
  • arabanızın anahtarlarını nereye koyduğunuzu unutuyorsanız,
  • anahtarları bulduğunuzda arabayı nereye park ettiğinizi unutuyorsanız,
  • tuvalete girdiğinizde pantolonu indirip, çamaşırınızı indirmeyi unutuyorsanız,
  • duşa veya denize girdiğinizde görüşünüzde oluşan damlacıkları önce anlamsız bulup sonra bunun sebebinin gözünüzde unuttuğunuz gözlüğünüz olduğunu farkediyorsanız,
  • arkadaşınıza aldığınız/ yaptığınız hediyeyi, hediyeyi aldığınız/yaptığınız tarihten iki ay sonra veriyorsanız,
  • bilgisayarınızı diğer insanların erişiminden korumak için koyduğunuz şifreyi unutuyorsanız,
  • tırnaklarınızdaki ojeler define haritası gibi görünüyorsa ya da tırnaklarınız elleriniz hiçbir şey tutamayacak kıvama gelene kadar uzuyorsa,
  • buzdolabınız daha önce ne olduğunu hatırlamaığınız tuhaf yaratıklarla doluysa,
  • kek, poğaça, kurabiye gibi fırınsal yemekleri paso yakıyorsanız,
  • ocaktaki lekelerin imdadına hiçbir temizlik ürünü yetişemiyorsa,
  • bir şeyi "bunun burda olduğunu unutmamalıyım" diye bir kenara koyup sonra nerde olduğunu bulamıyorsanız,
  • biri size isminizle hitap ediyor, hayatınız hakkında hemen herşeyi biliyorsa, ama sizin o kişinin kim olduğu hakkında en ufak bir fikriniz yoksa,
  • ellerinizde, halılarınızda, giysilerinizde nasıl olduğunu hatırlamadığınız bir takım yanık izleri varsa,

aramıza hoşgeldiniz..

yukarıda sıraladıklarımdan birkaçını ya da hepsini yaşıyor olabilirsiniz. üstelik bu liste fena halde uzatılabilir. bunlar sadece aklıma gelen birkaç madde.. şimdi, unutkan kişinin yapması gerekenlere gelelim.. başlangıçta, unutkanlığınızın derecesine karar vermelisiniz. listedekilerin hemen hepsini yaşıyorsanız o zaman balık hafızalı diye tabir ettiğimiz kişilerdensiniz. bu durumda unutkan olmak, eğer çevrenizdekiler de bunu biliyorsa sizin için bir kurtuluş, bir bahane olabilir. eğer şaka kaldırabilen bir bünyeyseniz o zaman sorun yok, hep beraber güler geçersiniz. her dereceden unutkanlara tavsiyem not defterleri ve post-it'ler. kişisel gelişim kitapları, hafızayı güçlendirme yolları filan işe yaramıyor. ancak, daha önce de belirttiğim gibi, eğer şaka kaldıramıyorsanız o not defterinizi filan insanların erişiminden uzak tutmalısınız. şakayı da geçtim banka, e-posta vs. şifrelerinizin yazdığı bir defter sizin aleyhinize gelişecek bir takım olayları da beraberinde getirebilir, üstelik nasıl olduğunu bile anlamazsınız, çünkü defterinize kırmızı kalemle dev harfler kullanarak banka şifrem:1648, pin kodum:3684, gmail kullanıcı adı:zırtapoz şifre:buseferunutmayacagim yazmış olduğunuzu, hatta böyle bir defteriniz olduğunu bile unutmanız işten bile değil. o defter ortalıktan kaybolduğunda mazinizde silik bir zamanlar var olmuş olan defter imgesinden başka birşey kalmayacaktır.

unutkanlık, doğuştan gelen bir kişilik özelliği olabileceği gibi, ağır hayat şartlarından-bitmek bilmeyen eğitim hayatı; zorlayıcı bir iş; fazla aktif ya da fazla pasif sosyal yaşam; keyif verici madde kullanımı- dolayı sonradan kazanılabilen bir özellik de olabilir.

sonuç itibariyle, unutkanlıkla baş etmek için yapabilecekleriniz bir not defteri edinmeniz ya da not defteri yerine geçebilecek bir ya da birden çok yakın arkadaşa sahip olmaktır. bunun dışında yapabilecekleriniz: hatırlamadığınız kişilere açıkça hatırlamadığınızı(genelde bozulurlar) söylemek; şifresini unuttuğunuz bilgisayarınızı açabilmek için başlatırken F8 tuşunu çürütmek; mümkünse kek,börek vs. pişirmemek ya da bunu yaparken başında beklemek veya saat kurmak; şifrelerinizi "artık bunu da unutmam canım" dediğiniz şeylerden seçmek, riskli de olsa aynı şifreyi kullanmak(adınız değil artık, yuh!); bir takvim kullanmak, her gün onu işaretleyerek günden haberdar olmak, aynı takvime özel günleri not almak ya da günleri basılı bir defteri günlük olarak kullanmak; mümkünse anahtarlarınızı hep belli bir yere bırakmak ya da birden çok anahtar yaptırarak bunları pantolonlarınızın cebine ve çantalarınıza koymak(özellikle yalnız yaşayanlar için); ya da tüm bunları sallamayarak herşeyi iki kere kontrol ederek (hiiii, tren biletimi unuttum galbaaa!,bugün sınav vardıııı!) paranoyak bir hayat sürdürmektir..

bişiiler daha yazıcaktım galiba ama..hay allah..

Salı, Ocak 24, 2006

rejime başlıyoruz!
bir evden diğerine taşınmanız gerekiyorsa -ki pek yakında onun ayrıntılarına da değinilecektir- fark edeceğiniz gerçeklerden biri de yazlık giysilerinizin kışlık giysilerinizden çok daha güzel olduğu olabilir. bunun sebeplerinden biri de muhtemelen yazın zayıflayıp kışın şişmanlayan bir bünye olmanızdır. tabii bunu "bünye meselesi" olarak kestirip atmak en basitinden yalan olacaktır. eğer yazın bikini gazına gelip kışın balinaya dönüşüyorsanız, bilin ki yalnız değilsiniz.
neyse, sanırım bu konuda yapılabilecek bir şey yok. biz yine de yaz mevsimine hazırlanabiliriz şimdiden. bu havada iyi olacaktır gerçekten de.
öncelikle yapılması gereken şey ikna olmaktır. eğer şu an taşımakta olduğunuz ağırlıktan hiçbir şikayetiniz yoksa, başlamanıza da gerek yok. ayrıca bu işin en önemli sırlarından biri de alacağınız sonuçtan duyacağınız mutluluğun farkında olmaktır. vereceğiniz birkaç kilo, sizi çikolatadan alacağınız birkaç ısırık kadar mutlu edemeyecekse, yol yakınken vazgeçin.
ayrıca bu işin başka avantajları olduğunu da aklınızda bulundurabilirsiniz. buyrun size birkaç örnek:
-ev dışında çok fazla yemek yemeyeceğinizden parasal açıdan rahatlar, haftanın sonunu getirme sıkıntısı çekmezsiniz.
-üzerinize yemek dökmezsiniz. leke olmaz.
-dişinizin arasında yeşil bir şey kalmaz.
-nefesiniz soğan kokmaz.
-artan paranızla bir dolu alış veriş yapabilir, zayıflamaya başlayınca yaptığınız alışverişten keyif alırsınız iyice.
bunun dışında metodoloji konusunda çok fazla ipucu vermeme gerek yok. herkes kendi tekniğini buluyor nasıl olsa bir şekilde. kaldı ki rejime başlayınca bir şekilde kendinizi ilgilenir bulduğunuz kadın dergileri de bu konuda oldukça yardımcı olacaktır.
öncelikle elinizdeki bisküviyi bırakmakla başlayabilirsiniz.
Nasıl yalnız yaşanır bölüm 1.

“Yalnız yaşamak” için başta ihtiyaç duyulan şey kendi kendine tahammül edebilecek kapasitede bir insandır. Bunu aslında beceremeyen ama yine de yalnız yaşamaya baş koymuş insanlar görülmüştür ancak hiçbirinin sonu hayırlı olmamıştır. Nedir bu sonlar derseniz ev arkadaşı edinenler, genellikle ütüyle konuşanlar ve evlenenler diyebiliriz. Bu grupta sonu en iyi bitmiş olanlar genellikle ütüyle konuşanlardır. Onlar kendilerine olan tahammülsüzlüklerini bir canlıyla değil de ütüyle giderirler; böylece toplum da daha sağlıklı kalır.
Ana konumuza dönmemiz gerekirse lütfen devamını sadece kendi kendine tahammül edebilecek kapasitedeki yalnız yaşama adayları okusun.
Öncelikle sizi tebrik etmek istiyorum. Demek kendinize tahammülünüz var. Bu durumda çok fena yalancısınız kimse kendi kendine her zaman tahammül edemez. İnsan evladı kendi canını sıkmakta üstüne olmayan bir türdür.
Bu noktadan sonra demek oluyor ki şimdi yalnızca yalancılara klavuzluk edicem.
Böyle buyuralım:
Yalnız yaşama adayı öncelikle kendine başını sokacak bir çatı, etrafını kaplayacak en az dört duvar ve bir adet kapı bulmalıdır. Bu adaya önerim penceresi de olan bir mekanı tercih etmesi olacak. Mesken bulunduktan sonra, bu meskenin temizliği, gerekiyorsa badanası, su borularının tamiratı, muslukların elden geçirilmesi gibi bir takım angarya işler yapılmalıdır. Bu angarya işlerin klavuzluğunu başka bir bölümde vermek şimdi ki planlarım arasında ama emin de değilim, ne de olsa yalnız yaşıyorum. Bu angarya işleri yapmasanız da olur, ama sonra içerde otururken üzerinize 5. yalnız ay itibariyle çökecek uzmanların “yalnız tembelliği” olarak adlandırdığı hastalık belirince o zaman sürekli su akıtan aptal bir boruyla dertlemeye başlamanız muhtemeldir, benden söylemesi.
Eve eşyaları aldınız. Yerleştiniz. Bravo.
İlk gece: bu yeni yaşam alanında geçirilen ilk gece boya kokusundan bayılmadıysanız son derece keyiflidir. Yok ben kokusuz pahalı boya aldım diyosanız haberler iyi. Çünkü bütün gece boyunca büyük ihtimalle aktiviteden aktiviteye koşacaksınız. Şimdi film izliyim, biraz daha sesini açiymlerden internete bakiym, entry giriym allahımsın sözlüke dönüşecek, eğer biraz yaratıcıysanız hulahop çevirme, tuhaf giysiler giyip evin içinde gezmeye kadar varacaktır. Gece ilerleyip saçmalamalar tükenince de bir türlü uyuyamayabilirsiniz çünkü evin içinde kimse uyumuyordur, bir uyku etkileşimi almazsınız ya da kimse artık “size yat uyu artık” dememektedir.
İlk ay: ilk ay “her gün eve gitmek isteme ayı” olarak nitelenebilir. Bu ay ve takip eden birkaç ay hava şartları da zaten kötüyse yalnız yaşamanın tadını ya da bokunu çıkarırsınız. Sonunda yalnız kalmanın sevinci henüz tazedir. Yaşanan olumsuzlukları hiç umursamazsınız. Evinizi temiz tutarsınız, yemekler pişirirsiniz. Sonra evi pisletirsiniz, bulaşıkları biriktirip paso dışardan yersiniz ve acayip mutlu olursunuz çünkü kimse size etrafı pislettiğiniz için trip atmaz. Bi de küvette biriken saçlar sadece size aittir.
Beşinci ay: bu ay yalnız yaşayan tembelliğine yakalandığınız ay olarak da anılır. Herşeye sonra yaparım demeye başlarsınız. Arada yaparsınız da. ‘hadi dışarı çıkalım’ telefonuna ‘yaa sonra çıkarızzz’ dediğiniz gibi çıktığınız zaman da ‘eve sonra giderimm’ demeye başlarsınız. İşlerinizin uzayacağını burdan garanti edebilirim. Ama benim garantime inanmayın, ne de olsa yalnız yaşıyorum. Bunun yanı sıra bu aralarda evinize sıkça uğrayan arkadaşlarınız olmaya başlar. Bu arkadaşların son kullanma tarihi genellikle bir süre sonra geçer. Eğer geçmeyeceğinden endişeleniyorsanız endişelenmeyin, hiç gerek yok. Bu arkadaşlar eğer küçük bir evde yaşıyorsanız tek ya da genellikle üçlü gruplar halinde, daha büyük ve yatak kapasitesi yüksek bir evde yaşıyorsanız yatak kapasitesinin 2 kişiyi açıkta bırakacak sayıda gelirler. Açıkta iki kişinin kalmadığı durumlar da görülmüştür, bu durumlarda ev sahibinin herkesi bir yatağa yerleştirebildiği için haklı bir gurur yaşadığını da belirtmeliyim. Ama özellikle tek gelenlere rastlanır. Bu arkadaşlar evinizin belli bir köşesinde dururlar, bir süre sonra yerlerini başkalarına bırakırlar.
Onuncu ay: uzun süre kendi evinizden başka bir yerde yaşayamama ayıdır. Bu aylarda aile evine dönüş yapıldığında bir kaç günün sonunda arızalar çıkmaya başlar. Ayrıca hepsi de sizin kendi gıcıklığınızdan doğar. Bunun farkındaysanız ekstra gıcık olursunuz.
2.yıl: artık deneyimli bir kullanıcı olursunuz. Çoğunlukla umarsız bir tavır içine girersiniz. Eve ilginiz azalır ama umursamazsınız. Bu halde eve böcek ilacı takviyesinde bulunmanız gerekebilir.

Eve dadanan böceklerle yaşama sorunsalı:

Kalorifer böceklerinden kurtulmanın en kesin yolu zirai ilaçlama dükkanlarından edinebileceğiniz zehirdir. Karıncalardan kurtulmanın yolu.......... yoktur. Elbet bir gün giderler. Domates yaprağı, kesik limon gibi bir takım kurtulma yollarından söz edilir. Ancak eğer evdeki karıncalar ordu halini aldıysa bu da pek işlevli bir yöntem değildir. Evde dolaşan karıncları takip etmek gibi bir aktiviteyse uzun vadede akıl sağlığınıza zararlı olabilir. Bu nedenle bu aktiviteyi daha nadir yapmanızı önermeliyim. Haftada bir mesela.. Örümcekleri izlemekse daha az zararlı bir aktivitedir. Çünkü kendileri genelde ağında sabit bir şekilde durmaktadır. Böylece takip edeyim derken kafa göz yarmak daha olanaksız olur. Ama bir örümceğe bağlanmak, onu ev arkadaşı olarak görmek duygusal fırtınalara yol açabiliyor, bunu da belirtmeliyim.